Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
MÜSLÜMAN GENÇ
Gençlik, insan hayatının en güçlü, en gözü kara, en fedakâr dönemidir. Bir hadiste, gençliğin; insana sunulmuş bir nimet olduğuna, yerine getirilmesi gereken görev ve sorumluluklarının bulunduğuna dikkat çekilerek buyruluyor ki: “Kıyamet gününde dört şeyden sorgulanmadıkça, kulun ayakları yerinden kımıldamaz:
1. Ömründen; onu ne ile yok etti?
2. Gençliğinden; onu nerede çürüttü?
3. Malından; onu nereden kazandı ve nereye sarf etti?
4. İlminden; onunla ne yaptı?”(1)
İyilik ve güzellik yolunda kullanılan bir gençlik Yüce Yaratan da dâhil herkes tarafından takdirle karşılanır. Kehf suresinde, kendini ilah ilan eden bir hükümdara ve putlara tapan bir kavme karşı, Allah (cc) yolunda mücadele eden gençlerden övgüyle bahsedilmekte ve şöyle buyrulmaktadır: “Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Bizde onların hidayetlerini artırmıştık. Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. O’ndan başkasına asla ilâh demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz.” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.”(2)
Rahmanî bir terbiyeyle ve Allah’a ibadet ederek yetişen gençler, Allah’ın dinine ve insanlığa büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Yapılan ve yapılmakta olan hayırlı faaliyetlere ve mücadelelere baktığımızda davayı omuzlayanların, sırtlayanların, bu uğurda ter dökenlerin, can verenlerin çoğunluğunun gençler olduğunu görürüz.
Size bir kaç misal vermek istiyorum: Erkâm b. Ebi’l Erkâm (r.anh) efendimiz, 17 – 18 yaşlarında bir koç yiğitti. Safa tepesi eteklerinde bir evi vardı. Gizlice yürütülen tebliğ ve irşâd faaliyetleri için çok uygundu. O da hiç tereddüt etmeden evinin kapılarını ardına kadar dinimizin hizmetine açtı. Hz. Ömer (r.anh) efendimiz, Müslüman oluncaya kadar bu ev, Mü’minlerin buluşma noktası ve dinlerini öğrendikleri medrese oldu.
Milâdî 621 yılında Medineli Müslümanlar, Rasûlullâh (sav) efendimizden kendilerine dinlerini öğretecek birinin gönderilmesini istediler. Rasûl-i Ekrem (sav) efendimiz, onlara oldukça nazik ve medenî, güzel bir simaya sahip, Kureyş’in eşrafından genç bir sahabe olan Mus’ab b. Umeyr (r.anh) efendimizi gönderdi. Genç sahabe, tebliğ vazifesini mükemmel bir şekilde yerine getirdi. Onun vesilesiyle Medine’de İslam’ın girmediği ev kalmadı. Bedir Gazasında sancak verilen üç yiğitten biriydi. Uhut günü şehit oluncaya kadar sancak, yine onun ellerindeydi. İbni Kamîe denilen kâfir, sancağı düşürmek için Mus’ab b. Umeyr (r.anh) efendimizin sağ elini kesti. O da sancağı sol eline aldı. Sol eli de kesilince sancağı kollarıyla sardı. Çünkü sancak; İslam’ın izzet ve şerefiydi. Hayatta olduğu müddetçe yere düşüremezdi. Öyle de oldu. Şehadet şerbetini içinceye kadar sancağı bırakmadı.
Hendek savaşındaydı. Müşrik ordusunun en meşhur savaşçısı olan Amr b. Abdi Vedd, kendisiyle teke tek vuruşmak için er istiyordu. Araplar onu bir bölük askere denk tutarlardı. Bu yüzden de karşısına Hz. Ali (r.anh) efendimizden başka kimse çıkamadı. Peygamberimiz (sav), “Sen, otur yâ Ali! Gelen, Amr’dır” diyerek izin vermedi. Amr, sürekli meydan okuyarak dövüşecek er istiyor, Hz. Ali (r.anh) efendimizde her seferinde “ben yâ rasûlullâh” diyerek ileri fırlıyordu. Sonunda Allah’ın Aslanına müsaade verildi. Kısa bir mücadeleden sonra Amr’ın bedeni bir tarafa, kafası bir tarafa düştü. Hz. Ali (r.anh) efendimiz, İslam’ın izzet ve şerefini bir kez daha yüceltmiş, Peygamber Efendimiz (sav)’i ve Müslümanları sevindirmişti. Her yer tekbir sesleriyle inliyordu.
Peygamberimiz (sav) tarafından hazırlanan, Ebu Bekr ve Ömer (ranhümâ) efendilerimizin de asker olarak bulunduğu son ordunun komutanı Üsame b. Zeyd (r.anh) efendimiz, gencecik bir sahabeydi. İstanbul’u alarak düşmana büyük bir darbe vuran, çağ açıp çağ kapatan Fatih Sultan Mehmet Han hazretleri gencecik bir padişahtı. Peygamberimiz (sav), ashabını iyi yetiştirmişti. Onun varisleri olan Edabalı, Ak Şemseddin, Molla Gürani, Molla Hüsrev hazretleri gibi âlimler, kendilerine emanet edilen nesilleri iyi yetiştirmişlerdi. Çünkü onlar “kâmil insan” yetiştiren büyük ustalardı. İnsanları Allah’ın bir emaneti olarak görüyor ve Arşın gölgesine hazırlıyorlardı.
Peygamberimiz (sav), bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. “Yedi sınıf insan vardır ki, Yüce Allah hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşının gölgesinde gölgelendirecektir. Bu yedi sınıftan biride Allah’a ibadet ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen gençtir." (3)
(1) Tirmizî, Kıyâme, 1 (2) (Kehf suresi 18/13 – 14 (3) Buhâri, Ezan 36
Metin YİĞİT İmam – Hatip Hacıali Mahallesi Camii Yüreğir / ADANA