Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
Her büyük savaş, sonunda sefalet ve salgınla insanlığı yoğurur. Kurtuluş mücadelesi veren, ayakta kalanlar ateş çemberinden geçmiş, pişmiş bir vazıyette yeniden bir düzen kurar. Veya kurulan bir düzen içinde yerini alır.
Yüz yıl önce olduğu gibi bu gün de yerinden oynayan taşlar yavaş yavaş yerlerine oturuyor. İnsanlık zor bir süreçten geçiyor. Her şey yeniden şekilleniyor.
Akıl ve cesaret bu düzeni şekillendirecek. Lakin iman son noktayı koyacak.
Son nokta dedim amma Habil ile Kabilden buyana devam eden bu mücadele kıyamete kadar da bitmeyecek.
Şu bir gerçek; Kazananlar hep köklerine bağlı dinamik bir ruhla yeni nesli tahkim edenler olacak. Sadece o da yeterli değil bu ruhun her daim taze ve dinamik olması gerekecek. Zira durgun yapı konfor ile birleştiğinde, uğruna mücadele verdiğiniz ne varsa içini boşaltır. İçten içe çürütür. Çok değil onbeş yirmi yıl gibi kısa bir zaman sonra; batı değerleri ile yetişmiş dünyevileşmiş bir nesil adeta dünyayı başınıza yıkar. O vakit son pişmanlıkta sesiniz dahi çıkmaz.
İnsanların bir kısmı, Milli mücadelede ‘’esaretten kurtuluş zamanlarında’’ ayağının altındaki toprağın kaydığını, içinde bulunduğu geminin batmak üzere olduğunu dahi görse; fıtratı, aldığı eğitim, yetişme muhiti, kapasitesi v.s nedeniyle gelişen olayları farklı algılar ve ona göre davranış geliştirir. Bunun yanında yeis ve umutsuzluk batağına saplanmış olan ‘’ne bilelim’’ güruhu vardır ki; idam sehpasına giderken dahi celladına lüzum görmez, ipi boynuna geçirir, ayağının altındaki tabureyi tekmeler, ayakları yere değse o vakit ayaklarını bükerek ölümü bekler ‘’dipdiri meyyiti’’ andırır.
Dün olduğu gibi bugün de ecnebilerle dışarıda ve iç uzantıları vasıtası ile içeride mücadele devam ediyor. Lakin enerjinin birçoğu; Farklı algılamalar nedeniyle kaleyi içeriden verecek bozguncu, mızıkçıya harcanıyor. Bununla birlikte mikrofon yanına tüneyen, ölü ağlayıcıları gibi durmadan bir yeis ve ümitsizlik havası üfüren kargalar; bu kargaların peşinde ‘’ne bilelim’’ güruhu - dipdiri meyyit- bir hayli yekûn tutuyor- ne yazık mücadelede enerjinin kalanı da bunların idrakine harcanıyor.
Bugün dünyada bütün kanunların, bütün tarihi, insani ve ahlaki düsturun iflas ettiği hayâsızlık devrinde yaşıyoruz. Her millet kendi hakkını ancak yumruğunun gücü ile alıyor. Arkasında kuvvet görünmeyen herhangi bir diplomatın sözlerinin hiçbir değeri yok. Batı medeniyeti yalnız güce boyun eğiyor. Bu güç; nüfusun çokluğu, servetin birikimi, bazılarında askeri teçhizatın bolluğu şeklinde tecelli ediyor.
Bu bela düne kadar orta yerde şımardı pazılarını ve baldırlarının şişkinliklerini göstererek böbürlenerek dolaştı durdu. Her dolaştığı yerde topuklarının izi kaldı; güzel, mübarek ve ruhani şeylerden hiçbir eser bırakmadı.
Maneviyattan uzak, yiyen bir mide, vuran bir yumruk halini almış, yüz yıl öncesinde olduğu gibi tek dişi kalmış canavarın eseri dünya kan gölüne döndü, son otuz yılda Bosna’da, Karabağ’da, Kafkaslarda, Afganistan’da, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da Filistin’de, Arakan’da, Türkistan’da insanlar yurtlarından sürüldü, kutsalları çiğnendi, açlık ve sefalet diz boyu. Ve ne yazık bunlar tuzu kuru insanlığın da gözü önünde oldu. Mazlumun ahı arşı titretti.
Şimdi salgın; çelikleşen sinirleri sarsıyor, taşlanan adaleleri yumuşatmaya başladı. Bu haşin küre üzerinde bunalmış kalmış hak ve adalet silkindi, uyandı, kalktı. Şimdi eski düşmanları ile tekrar mücadeleye başladı.
İnanıyoruz ki yenecek.
Okuyanlar nasıl düşünür bilmiyorum ama dünyadaki bu hak ve adaletin temsilcisi, geçmişte olduğu gibi bu günde necip Türk Milleti olduğunu düşünenlerdenim.
Anadolu oldum olası potansiyel enerji doludur. Göğsüne kulağını koyanlar onu uzun uzadıya, derinden derine dinlediğinde bir veremli hırıltısı veya bir sıtmalı iniltisi duyar. Lakin bacası henüz açılmamış bir volkanın içinden duyulan boğuk gürültüler de mutlaka bu hırıltılar ve bu iniltiler gibidir. Anadolu insanları basit görünüşlerin arkasında, ‘’şimdiki sanayi ve teknoloji dünyasındaki teknik medeniyetin buharı ile dumanlaşmış, camdan sanal duvarlarla çevrili gözlerin” kavrayamayacağı kadar büyük ve ruhani âlemin sırlarını saklar.
Yeter ki bu cevheri potansiyel keşfedilsin;
Yeter ki mekteplerimiz bu potansiyeli, tek dişi kalmış medeniyetin buharı ile dumanlanmış puslu havasına ve camdan sanal duvarlar arkasındaki akrebin kıskacına, insafına ve inisiyatifine bırakmasın.
Hepimiz muhteşem bir zamanın eşiğindeyiz. Etrafımızı saran küçük olaylardan, gündelik dedikodulardan, farklı algılardan arınıp maneviyatın yüksek bir tepesinden ufka baktığımızda; uzaktan uzağa mutlaka bir fecrin söktüğünü göreceğiz. Bu fecri gördüğü halde, bunu bir yangın parıltısı zannedip, ürkerek gözlerini kapayıp geri geri çekilenler olacaktır. Bırakınız bunlar gerisin geriye çekilsin zira onların bıraktığı maneviyatı yüksek tepeleri ileriye doğru atılanlar dolduracaktır.
Bir millet yalnız maddi refah ile mutlu olmaz. Yetişmek istediği birçok maneviyatı yüksek tepeler vardır. Öyle tepeler ki kiminde kutsal bir ateş yanar, kiminde can verici bir pınar kaynar, kiminde sarhoş edici rüzgârlar eser. Gönül ister ki devlet adamları bu tepelere tırmanan kitlelerin önünde koşsun,
Bu gün maneviyatı yüksek tepelerde Gönül Coğrafyamızda Ayyıldız’ın gölgesine susamış sinelere meltem serinliği veren vatan sevdalılarını gördükçe göğsümüz kabarıyor.
Bu gün Libya da, Karabağ da, Suriye de, Irak ta, Bosna da dünyanın birçok yerinde meltem serinliği veren Ayyıldız’ımız;
Yarın Filistin de, Doğu Türkistan da, … Neden olmasın.
Hayallerin de sahibi, her şeyi yoktan var eden Allah tır.
2021 yılının ilk günü duamız olsun,
Devletimiz ebet müddet, Milletimiz iri diri bir olsun,
Selam ve dua ile
D. Bilal AKKUŞ