Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
Zulmeder mi Kuluna Hüdâsı, Herkesin Ettiğidir Kendi Cezâsı
Çok zor ve çok çetin bir dönemden geçiyoruz. Adeta madden ve mânen bela yağıyor insanlığın üzerine.
Hâşâ, zulmeder mi kuluna Hüdâsı, herkesin ettiğidir kendi cezâsı. “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar ..” şura/30
lise ve üniversite yıllarında dava adamı, ümmetin umudu olma hayaliydi bizimkisi…
Kimimiz terk etti cepheyi, kimimiz heva ve hevesimizin peşinden koştuk. Ne zafere ulaşabildik, ne de nefsimizi ve neslimizi koruyabildik.
Kimimiz verdiği nimete nankörlük ederek Hüda’yı unuttu…
Ne hayalimizdeki verdiğimiz sözü tutabildik ne de dava adamı gibi olabildik… Büyük bir musibete duçar olduk rotamızı kaybettik…
Dünya sevgisi ve ölüm korkusu kapladı yüreklerimizi. Rotamız mal, makam, şan, şöhret, güç, kuvvet ne varsa o oldu. Dünya selinin önünde sürüklenen çer çöp gibi olduk… Dünyalık kazanımlarımızı kaybetmeme adına, ahiretimizi tehlikeye attık…
Dizlerimizin bağı çözüldü… Bizim bu zalimlerle başa çıkacak takatimiz azaldı, biz bu vahşi medeniyet karşısında yenildik deme derecesine geldik.
Yola çıktıklarımızı da, yolda bulduklarımızı da terk ettik. Dava için çıktığımız yolda davarların peşine takılıp gittik. Düşmanlarımızı yakın, dostlarımızı uzak tuttuk. Yakınlaşan düşman dost olmadı amma uzaklaşan dostlarımızı düşman ettik…
Kıyıya vuran çocuk cesetlerinin sızlayışını, çöpten ekmek toplayan annenin yürek acısını, evine ekmek götüremeyip intihar eden babanın kahır gözyaşını, gayrı meşru yoldan doğurulan ve poşete konulup diri diri çöp kutusuna atılan bebeğin feryadını, evinden yurdundan sürülen, ailesinden koparılan yüz binlerin iniltisini duymadık, görmedik, bilmedik.
Mazlumların ahı Arş-ı Âlâ’ya kadar ulaştı ve Gayretullah’a dokundu, belâ olarak yağıyor, hesap vakti şimdi. Neticesine ulaşamayan bir imtihanın içindeyiz. Ene ene dedikçe, BİZ yolunun yolcusu olamıyoruz bir türlü.
Etrafımıza bakıp acziyetimizi anlamadık, anlamak istemedik. Hâlbuki kendimize baksak anlayabilecektik ama kibrimiz buna mani oldu. Acziyetimizi anlayabilmek için illa tepine tepine ve kitleler halinde ölmemiz mi gerekiyor?
Bugün düştüğümüz küfür karanlıkları ve Allahü teâlâyı, Peygamberi, İslâmiyeti unutmanın bereketsizlikleri ve sıkıntıları içinde, gece gündüz, kadınlı erkekli çalışıp, sağlıklı ve huzurlu yaşamayı temin edemez hâle geldik.
İki yıldan bu yana ‘koronavirüs’ musibetiyle mücadele ediyoruz ama belli ki nafile. Öncekilerden ibret almadığımız gibi, bundan da alacağımız yok.
Allahü teâlânın emir ve yasaklarını hiçe saydıkça, Peygamberinin güzel ahlâkı ile bezenilmedikçe, dalâlet, felâket akıntısını durdurmak imkânsızdır…
En derin üzüntülerde ya da en büyük coşkularda, doğum ile ölüm arasında deveran eden hayat, bize şunu telkin eder: “Burada kalıcı değilsin.” Bunu idrâk edebilirsek; ne gam ile mahzun ne de dem ile mağrur oluruz; her şey gelip geçer. Çünkü dünya, vasfına layık olanları ve tabiatının gereğini ortaya koyacaktır. Fani olana baki olandan bir anlam yükleyebiliyorsak o zaman sonlu olan sonsuzluğa uzanır…
Selam ve dua ile…